Makarna yaptım kendime, bi’tek onu yapabiliyorum zaten,
pişirdikten sonra birşeyi farkettim, şu dünyada en büyük kararsızlığım
makarnaya ketçap mı yoksa yoğurt mu koymalı sorusundaydı.
İkisini de sıkıp yiyenler kadar midesiz değilim,
gerçi tatlı tuzlu bir arada yeme konusunda master yapmışlığım
var ama bu konuda midesiz olamayacağım onu farkettim.
Ketçap sıksan, ah ulan keşke yoğurt dökseydim dersin, yoğurt
dökersin ketçapın o muazzam lezzeti gelir
ağzına. Her neyse aslında bu yazının konusu bu değildi, sadece makarnasına
ketçap dökmüş bir gencin yoğurda duyduğu özlemin
yansımalarını gözlemledik yazının başında. Çoook uzun bir süredir dükkanı kilitli
tuttuğumu, yan taraftaki izleyiciler gadgetinin tozlandığını farkettim. İçimi
acıtan bu duruma daha fazla dayanamayıp paslanmış olarak bulduğum “yeni yayın”
butonuna tıkladım. “Hadi len ordan şaka mısın
olum sen”(?) diye seslenen blogger servisine “valla ciddiyim abi yazıp çıkıcam” diye seslendim.
Önceki yazımda işe başlama umudumdan bahsetmiştim, ardından
yeni yazı yazmaya üşenip mevcut yazıya güncelleme ekleyerek iş bulduğumdan
bahsetmiştim. Evet satış temsilcisi olarak Şubat ayına kadar çalıştım, sattığım
içeriği beğenmezse bizi hack’leyeceğini söyleyen
adamdan tutun da, CHP genel başkan yardımcısına kadar bir sürü kişi ile
telefonda haşır neşir oldum. Çok fazla anlatacak,
yer yer komik yer yer üzüntülü manzaralar ile karşılaştım, hiç biri makarnama
yoğurt koymamanın verdiği üzüntüyü verem-.. noluyo lan
bana kafa gitti yine.
Şubat ayında sınav maratonuna daha fazla adapte olabilmek
için işten ayrıldım, sınava yönelik çalışmalarım gayet iyi gidiyor, netlerim artıyor
yanlışlar azalıyor, umarım ve inşallah blogun ilk girdisinden tam 1 yıl sonra
yani ağustos 2014’de hayalimdeki üniversiteyi kazanmanın vermiş olduğu haklı
gurur ile yeni yazı yazarım. Bu yazıdan ağustos’a kadar yeni yazı olmayacağının
bilgisini alt metinden sizi vericektim ama kendimi tutamayıp açıklama ihtiyacı
hissettim.